T.C. Mİllî Eğİtİm BakanlIğI
İSTANBUL / SULTANGAZİ - Orhangazi İlkokulu

YAZA MERHABA DERKEN

     YAZA MERHABA DERKEN

                   YAZA MERHABA DERKEN          

         Sevgili ebeveynler, dönem bitmek üzere ve sene sonu yaklaşırken, okul öncesi grubumuz ilkokula, ilkokul grubumuz ortaokula geçmek üzereyken yani onlar büyürken çocuklarımıza yaptığımız tanıklık ve tanıdıklık üzerine sizlere bir şeyler söylemek istedim.

          Çocuğun gelişiminden sorumlu anne-baba, bazen abla, dayı ya da biz öğretmenleri olarak kendi özüne hesap verebilen,  kendi gelişiminin heyecanını yaşayan, eksikliklerine rağmen başarılarını gölgelemeyen sadece var olduğu için değerli ve sevilebilir olduğunu bilen bir çocuk yetiştirmeye nasıl çalışabilirim? Ben bunu yapabilir miyim? gibi soruların etrafında dolanacağız bu yazıda. Bunu yapmaya niyetli yetişkinin öncelikle bir "insan olma" bilincine erişmesi ve bunun bilincini kendi içinde bir yerde taşıması gerekiyor.  Kendisiyle olan ilişkisini ve diyalogunu iyileştirmeye müsait bir yerde tutması gerekir çocuklara yönünü çevirmiş bir yetişkinin. Bunu yaparken de unutmamamız gereken şey şudur, hiçbir çabanın hiçbir özverinin mükemmel olmadığı ve olmayacağı... Bizim tam da bu yüzden bir birimize ihtiyacımız var, çocuk yetiştirirken gelişiminden sorumlu her bir yetişkinin, bizlerin yeterince güçlü bir iş birliği kurması gerekiyor.

          Bilgi dediğimiz elde etmesi bazen bir telefon tıklaması kadar kolay, bilgisayar mesafesi kadar uzakta bir yerde ama bilinçli olmak kendi içinde yaşantı isteyen ve kendi hikayesini barındıran bir durum. Dijitalleşme ile birlikte herkesin bilgiye kolayca ulaşabildiği bir dönemdeyiz ama aynı zamanda şunu da gördük ki bilmek doğru davranışı uygulamak için çoğu zaman yeterli olmamakta... Bilinçli olmakla bilgili olmak arasındaki farka, sosyal medyayla gelen bilgi bombardımanına karşı kendi filtrelerimizi oluşturmamız gerektiğine değinmek istedim. Dijitalleşmeyle birlikte gelen görsel filtrelerdeki pürüzsüzlük gibi, duygusal pürüzsüzlük durumu da hakim olabiliyor. Bu durum biz seyirciler tarafından kendi yaşadığımız olumsuzluklar, acılar ve zorluklar acizlikmiş gibi algılanabiliyor. Şunu unutmayalım ki hayat bazı acıları da içerir, öğrenme ve öğretme süreci zorlukları kendi içinde barındırır, duygusal pürüzsüzlüğe karşı da gerçekçi duruşumuzu korumaya dikkat edelim.

 

      Şunu kolayca söyleyebiliriz, yaşantı yani hikaye her zaman bilgiye galip gelmiştir. Peki çocuklarımız tarafından insana huzur ve heyecan veren, coşkulu ve devamı yazılabilecek kadar güçlü bir bilgelik barındıran bir hikaye nasıl kurulur, nasıl var edilir? Yaşam ilişkiler içinde oluşur, biz bir diğeriyle kendimizi tanır, görür anlar hatta duyarız. Anlatının, dilin, iletişimin gücü burda kendini gösteriyor. Anlatı heyecanının olduğu yerde, ifade gücünün karşılık bulduğu yerde bizler insanlaşırız. İnsan olma bilinci dinleme ve anlatı kültürünün kurulduğu bir mekanda mümkündür. Birey anlatırken hem kendiyle ilişkisini hem de ötekiyle ilişkisini kurmayı öğrenir. Çocuklarımıza yetişkinlermiş gibi davranmadan, ama insan olduklarını da unutmadan yanlarında çocuklaşarak anlatmayı ve dinlemeyi öğretmemiz, göstermemiz gerekiyor. Öğretmek istediğimiz şeyin de öncelikle öğrencisi olmamız gerekir,  bu yüzden değerli ebeveynler dinlemenin ve anlatmanın önemini hiçbir zaman unutmayalım.

    Dijital bir çağda, bizim çocukluğumuz gibi olmayan bir dönemdeyiz,  elimizde olmayan enstrümanlarla geleceğe insan hazırlıyoruz. Gelenekten bize gelen neyin nasıl yapılacağı ile ilgili bilgiyi işlevsiz bırakan teknoloji,  geleceğin iş ve meslek gruplarını bütünüyle değiştirmekte. Bundan yirmi yıl sonra üniversite şeklinin ve mesleklerin yerini bilmediğimiz farklı tarzda iş grupları alacağını biliyoruz, biz ise geleceğe hala doktor, mühendis hazırlamak üzere sınav sistemine uygun çocuklar büyütüyoruz. Burda altını çizmek istediğim nokta mesleki eğitimin, hatta usta çırak geleneğinin önemine tekrar bir dönüp bakmamızın uzun vadede daha anlamlı olacağıdır.  Kendi kendine yetebilen özel bir konuda iş alanında beceri geliştirmiş ama aynı zamanda eğitim-öğretim hayatının getirdiği bilinçli insan profilinin oluşması çocuğun bir ya da birden fazla alanda mesleki bir donanıma sahip bir şekilde yetiştirilmesinin önemine daha güçlü bir gözle bakalım. Çocuklarımızın yetenek alanlarını matematikle, sosyal bilgilerle sınırlandırmayalım. Onları her yönüyle her becerileriyle tanımaya çalışalım, onlar yeteneklerini keşfederken yanlarında yol arkadaşı olalım.

 

    Değerli ebeveynler, eğitim öğretim yılının son birkaç haftasına yaklaşırken çocuklarınızla evde baş başa geçireceğiniz süre artarken anlayışın, ortak iş yapmanın sorumluluk vermenin ve aynı zamanda ortak bir rutinin parçası olmanın önemine de değinmek istiyorum. Sofraya aynı anda hep birlikte oturmak gibi güçlü sosyal sermayelerin, evde ortaklaşarak oluşturulmuş aile içi rutinlerin çocuğun güvenli bir duygu dünyası geliştirmesinde büyük bir hazine olduğunu hatırlatmak isterim. Ortak sorumluluklar önce evde, sonra okulda daha sonra da çocuklarımız büyürken sokakta yani toplumsal bir bilince dönüşecektir. Çocuklarınız kadar çocuklarınızın oyun arkadaşları, sınıf arkadaşları mahalle arkadaşlarından da sorumlu olduğunuzu unutmayın, hepimize sağlıklı ve huzurlu bir dönem sonu ve yaz dilerim.

    Sevgiler, selamlar.

  Psikolojik Danışman Ayşegül AYHAN

 

Paylaş Facebook  Paylaş twitter  Paylaş google  Paylaş linkedin
Yayın: 31.05.2022 - Güncelleme: 31.05.2022 13:03 - Görüntülenme: 1025
  Beğen | 154  kişi beğendi